okunma
Dünyayı bir yana Osmanlı İmparatorluğunu bir yana koysak, imparatorluğumuz her yönüyle ağır basıyordu. Yeryüzündeki altınların yüzde yetmişi; toprağın yarıdan çoğu; askerin, denizin, ürünün pek çoğu Osmanlı’nın elindeydi.
Dünya haritasını gözünüzün önüne getirin... Kıtaları, okyanusları düşünün... Koskoca Atlas Okyanusunda Osmanlıdan habersiz bir tek kuş uçmazdı. Bütün İngiltere kıyıları, İrlanda, İzlanda, Kanada ve Karayip Denizi leventlerimiz tarafından devamlı surette kontrol edilirdi. Bu koca kıtanın çepeçevre kontrolü de bizim elimizdeydi. Cezayir ve Kuzey Afrika’dan Ekvator’un güneyine kadar hâkim kuvvet Osmanlılardı. Atlas Okyanusu olduğu kadar Afrika sularında da izinsiz dolaşan gemiler derhal yakalanır ve Cezayir’e getirilirdi. Kızıldeniz ve Hint Okyanusundaki hâkimiyet yüzde yüzdü. O kadar ki, Çinhindi ve Bengal civarı tek bir yabancı bayrak tanıyordu. OSMANLI SANCAĞI...
Sonra ne mi oldu? Bir zamanların güçlü Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı öncesinde, hala bağımsız bir devlet sayılmakla birlikte, artık güçlü devletlerin yarı sömürgesi halinde olup demiryolları, deniz taşımacılığı, sanayi ve ticaret işletmeleri yabancı sermayenin eline geçti. Osmanlı İmparatorluğu'na yatırılan yabancı sermaye toplam olarak 80 milyon altın lirayı geçti. Bunun % 25,9'u Fransa'nın, % 16,9'u İngiltere'nin, % 5,5'i Almanya'nın ve kalanı da diğer ülkelerin payına düşmektedir. 1914 yılı başlarında devletinin borcu (belediye borçlanmaları hariç) 160 milyon altın liraya ulaştı ve borçların % 62,9'u Fransa'ya, % 22,3'ü İngiltere'ye ve kalanı da Almanya ve diğer ülkeleredir (A. M. Şamsutdinov, Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi, 1999, s.11-13)
Irak’taki İngiliz birlikleri 1918 Martında Bağdat’ın 100 kilometre kuzey batısına vararak 7 Mart’ta Kerkük, 11 Mart’ta Bağdat ve 8 Aralık’ta Kudüs’ü ele geçirdi. Hicaz, Asir ve Yemen’de bulunan ve uzun zamandan beri anavatanla irtibatsız kaldıkları halde pek çok yokluklara rağmen, millî şanımızı muhafaza etmiş olan kuvvetlerimiz itilaf devletleri komutanına, Trablusgarp ve Bingazi’de savaşan subaylarımız da İtalyan komutanlarına teslim edildi. Ordularımız Çukurova, Musul, Adana, Maraş, Urfa çevresini ve Kafkasya’yı tahliye etti. Haberleşme araçları, ulaşım araçları, silah ve tersaneleri tamamen düşman ülkelere teslim edildi. Mütareke hükümlerine göre tüfeklerin sürgü kolları, top kamaları ve diğer savaş malzemeleri, itilaf devletlerine teslim edilmek üzere, depolara konuldu (Kâzım Özalp, Milli Mücadele (1919-1922), Ankara 1988, s.3)
Sözde kendi bölgelerine sahip çıkmak isteyen itilaf devletleri, anlaşmanın 7. maddesine dayanarak, Fransızlar Adana ve çevresini; İngilizler Musul, Urfa, Antep ve Maraş’ı ve 6 Kasım’dan itibaren Çanakkale ve İstanbul boğazları etti. İngilizler Ocak 1919 da Adana, Antep, Urfa ve Maraş’ı, işgal ederler. 22 Ocak 1919’da Konya’yı kontrolü altına aldı.
1918 başlarında 600 - 700 bin asker ve subaydan oluşan, silah, üniforma ve diğer gereçlerden olan ordumuz perişan hale geldi. Cephede olanları soysuzlaştı, asker kaçakları sayısı hızla arttı. Mütareke hükümleri gereğince ordusunun terhis hazırlıklarına başlandı ve mevcudu 50 bine indirildi.
İstanbul Hükümeti, itilaf devletlerinin politik baskısı ve askerî kontrolü altında kalarak, işgalcilere silahla karşı koymayı kesinlikle yasakladı. … ve 15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edildi…
Lütfen gözünüzü kapayıp dünya haritasını bir düşününüz. Dünyaya hükmeden o koskoca imparatorluk Mayıs Ayı’nın ortalarına doğru o kadar küçüldü ki, deryada damla kadar kaldı…
... ve o damla kurumadı, bu toprakları kurutmadı... Mustafa Kemal’in şahsında milli duygularımıza can verdi, sessizce büyüttü ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ni bize hediye etti…
İngiliz Astsubayı’nın vizesiyle Samsun’a hareket eden, istediği 15 bin kuruş ödenek kendisine çok görülen büyük önder sana minnettarız. Ruhun şad’olsun… (Şükrü Türkmen)
Facebook Yorumları